Günün Sözü

"Sen ey tanrılar alevi ey eliziyum kızı Biz mabedine gideriz mest olmuş halde senin Adetin ayırdığı şeyler hep sihrinde gizlenir Daima kardeş olur insanlar gölgende senin Medeniyet insanlığa güneş gibi nur saçar Bilgimizin ışıkları karanlıkta yol açar Bu yol bizi mutluluğun kucağına götürür Neş’e ile bağlı dostluk insanlığı yürütür Kardeş olun ey insanlar bunu ister tanrımız Bu dünyada her şey geçer en son sana dost kalır İnsanlığa doğruluğa göğsünü aç korkmadan Hür doğmuştur insanoğlu hür yaşamak hakkıdır"

20 Ocak 2016 Çarşamba

Bugünün Farkındalık Konusu


Kendi bilincinde bir titreşim ve değişim konusunda, varoluşumuzdaki çocuk bilincini ikna etmediğimiz sürece gerçek bir değişim olamaz. Bir insanın yarısı yetişkin bilinci diğer yarısı ise çocuk bilinci olarak yaratılmış. Ve bizler çocukluktan itibaren yaşamı öğrenmeye başlıyoruz. Yaşımız ilerledikçe çocukken öğrendiklerimizi büyüdüğümüzde doğal olarak uyguluyoruz. Ve “olumsuz” diye ifade ettiğimiz herhangi bir konunun kaynağı da tabii ki çocuk bilincimizin sürdürdüğü bir “neyi öğrendiyse onu uygulama” biçimidir. 
Örneğin; başkalarından uyumlama alınan bioenerji, reiki, şifa enerjisi gibi uygulama v.b. çalışmalarını sihirli değnek gibi görüp "bir başkasının aracılığı ile tüm yaşamım değişiyor" düşüncesi sizde de var mı? Bizim kültürümüzde şu vardır bilirsiniz “Canıımmm n’olur benim için dua et senin duaların kabul olur”.. Bunun tercümesi özetle şu ; Ben hiç bir şeyi beceremem, değişimden o kadar korkuyorum ki olur da sen dua ettin diye bir değişim olursa ve bir şeyler yolunda gitmezse bunun tüm sorumluluğunu sana yüklemek istiyorum.
Oysa ki bir yetişkin olarak, bu yaşamın sorumluluğunu almayı seçtiğimiz zaman yaşamaya başlarız..

Bir "şifalanma" akımı mevcut.
"Şifa" lafı hoş fakat bu kelimenin esas anlamının ne olduğunu düşündünüz mü?
Demek istediğim şu; içinize verdiği ifadeyi sindirdiniz mi?

Benim içimde yüzen şifa kelimesinin tam olarak anlamı kocaman bir FARKINA VARMAK. Hatta bunu; ayılmak, ayırdına varmak gibi kelimelerle de türetebilirim.

Kendimden başlayarak etrafta gözlemlediğim bir konudan örnek vermek istiyorum..

Para'ya o kadar öfkeli olunduğu için bambaşka kılıflara sokuyor ki insanoğlu onu :) Para ona doğal olarak gelmemeye başlayınca gelsin ritüeller mitüeeller. Mesela "Kesin üstümde birilerinin nazarı filan var hemen bir şeyler yapmalıyım"(bu sadece biricik örnekçik) diyor ve bir takım tütsüler, ritüeller, bereket meditasyonları efendime söyleyeyim bilmem ne çalışmaları ardı ardına geliyor. Sonra tabi dikkatini "para bana gelsin" alanına yönlendirdiği için enerji de buna göre dalgalanıyor ve bir miktar para lütfedip tabiri caizse davete icabet ediyor :))
İhtiyaç duyulan para geliyor ve bir süre sonra tekrar aynı döngü tabii ki devam ediyor. Çünkü bilinç hala aynı su miktarında yüzmek için çabalıyor lakin mevcut olan alan o kadar dar ki bırak yüzmeyi süs havuzu bile olmaz ondan.

Sorsan "Ben bu işi asla para için yapmıyorum, mühim olan insanlık. Her şey para demek değil bu hayatta" lafları havada uçuşuyor.
Benim de sorasım geliyor o zaman “Para senin için nedir? Neden bu kadar  paraya, yani bir kağıda ya da demire yargıların var ve hatta ona tapıyorsun?”

Böyle bir paylaşayım dedim gözlemlerimi :) Bilmem anlatabildim mi? 
Bol bol sevgiler

Somut ve Soyut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder